1 Eylül 2011 Perşembe

BİZ GERÇEK BİR TAKIMIZ (AVRUPA BASKETBOL ŞAMPİYONASI)


Sabırsızlıkla beklediğim, umutlu beklediğim Avrupa Basketbol Şampiyonası’na muazzam bir başlangıç yaptık.
Maçın en başında biraz dağınıktık. Ribauntları umursamadık, ‘hızlı hücum etsek mi?’ bakışlarında kaldık ama sonra bizi biz yapan savunma özelliğimizi ortaya çıkarınca zayıf rakip Portekiz’i kolay nezle ettik.

Aslında dediğim gibi tedirgindik. Çünkü Dünya 2.si olduğumuz gerçeğini hazırlık maçlarımızdaki kopuk hatlar, geriye düşünce reaksiyon veremez halimiz, benchten bizi biz yapmaya iten patlayıcı katkıyı bulamayışımız, çooooook saygı duyduğumuz Orhun Ene’yi yerden yere vuran yazılar yüzünden hissedemiyorduk. Daha geçen yaz yaşadığımız harikulade masal sanki 90larda yaşanmış gibiydi. Seyircinin bu mentali basketbolcularımıza kolay ulaşıyor. Hani geçen sene tribünlerde onları nasıl enerjili tuttuysak şimdi tam tersini yapıp enerjilerini çalıyoruz. İyi yapmıyoruz bu insanlara. Gerçekten iyi yapmıyoruz bu güzel insanlara. Güzel insanlar lafım bize yaşattıkları başarılarla, başarı sonrasında bize ettikleri iltifatlarla, sımsıkı kaynaşmalarıyla endeksli olmadığına inanmanızı isterim. Daha önceleri hiç böyle bir lakırtı yazmadım, söylemedim, belki Koraç’ı kazanan kadroda hissettim der geçerim.



Hazırlık maçlarını, birkaç kötü dedikodu olmasını ümit ettiğimiz haberleri unutalım ve İstanbul’da bıraktığımız keyfe kaldığımız yerden devam edelim. Dünkü ilk maç gibi davranmayalım bu spora, sporculara. Umarım dünkü muazzamlık basketbol seyircimizi de tetiklemiştir çünkü dünkü maç sonrasındaki reaksiyonsuzluğa olası Türkiye A Milli Futbol Takımı-San Marino B(C) Milli Futbol Takımı hazırlık maçında bile rastlayamazdık.

Sıradaki rakip Büyük Britanya. Eskiden İngiltere olarak turnuvalarda sürünen ve Londra 2012 Olimpiyatlarında da bu kadar sürünen olmamak için Ada ile birleşip NBA vitrininden de dış alım yapan toplama kampıyla olan maçta. Onları da aynı savunma arzumuzla rahat geçebiliriz. Deng’i Hedo ile kilitleyip Ömer’i, Ersan’ı ve Enes’i besleyip rahat rahat kazanabiliriz. İkinci maçımızda da gövde gösterisi yapıp kazanmayı isterim. Normal bir zamanda, bu kadar özgüven kaybına maruz kalmadığımız bir turnuvanın 2.maçında, eninde sonunda karşımıza çıkacak olan HATALAAAR maçını oynarken güzel bir geri dönüş yapıp kazanmayı daha çok isterdim ama bize hala 1 doz gövde gösterisi gerekiyor. Sinmişliğimizi parçalayıp Dünya 2.si gibi davranmamız için, en azından basketbolcularımızın bu unvanın keyfine ulaşması için bu gerekiyor.



2 ihtimal yazdım ve sonunu hep Yeşilçam kıvamında mutlu bitirdim. İhtimalleri 3-4-5 yapabilirim ama sonunu bozmaya hiç niyetim yok. Bu kör kurşun kıvamındaki maçı kazanıp 2.tura daha iyi yerlerden girmek için savaşmalıyız. Ama kazanmak için şimdilerin formsuzu Ersan’ı fazla unutmak büyük hatamız olur. Maçı krize sokacaksak bile Ersan ile sokmalıyız çünkü temposunu arttıramadığımız bir Ersan ile çok ileri gidemeyiz. Muazzam 3lük sokan bir Ersan’ımız olursa emin olun önlemi Ersan’ı yavaşlatır ama takımımızın içeriyi penetrelerle delmesini kolaylaştırır.



Biz kadro olarak iyi bir TAKIMIZ. Savunma yapmayı beceren, savunma yapmayı SEVEN, savunma yapınca hücumda alevlenen bir takımız. Ömer Onan’ın, Sinan Güler’in savunma yaparken yüzleri gülüyor. Rakiplerini durdururken, içerdeki devimiz Ömer’e süreklerken gözleri parlıyor bu adamların. Zaman zaman Onan’ın ‘topu rakibe verin. Canım top çalmak istiyor.’ demesinden bile korkuyorum. İşin şakasını geçersek gerçekten severek yapıyoruz çoğu zaman angarya olarak tabir edilen bu işi.




Ben ne olursa olsun takıma güveniyorum. Bizde her şey var. Gasoller’imiz yok, Parker’ımız yok, Dirk’ümüz yok, Sırbistan gibi her dakikamızı ezberleyişimiz yok ama takım oluşumuz ve savunmayı pislik yapmadan çok sevişimiz var. Kazanırız-kaybederiz, turnuvada ileri gideriz-gidemeyiz… Yeter ki biz gibi oynayan takımı sahada görelim. Türk basketbol kültürünün temel taşları güzel atıldı. Sıra bu turnuvada biraz daha sağlamlaştırıp Londra’da ekolümüz var demekte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder